DEVAM: 1- Günah
işlenmesi...
6. Semure b. Cundub
- - (-)
23521 (1)- Semure b.
Cundub der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
Yürümeye devam ettiğimde
sırtüstü uzanmış uyuyan bir adamın yanına geldik. Onun da başucunda elinde taş
olan bir adam durmuştu. Taşı uzanmış adamın kafasına atıyor, adamın başı
yarılıyordu. Taş sağa sola yuvarlanıyor, adam da taşın peşinden gidiyordu. Taşı
alıp geri geldiğinde uzanmış adamın kafası eskisi gibi iyileşmiş oluyordu. O da
aynı şeyi baştan bir daha yapıyordu. Yanımdakilere: ''Bu ne?'' diye sorduğumda,
bana: ''Yürümeye devam et!'' dediler.
Yola devam ettik. üst
tarafı darı alt tarafı geniş olan ve tandıra benzeyen bir yapının yanına
vardık. Altında ateşler yanıyordu ve içinde çıplak erkek ile kadınlar vardı.
Ateş onlara yaklaştığı zaman yükselip deliğin içinden çıkacak gibi oluyorları
ancak ateş dinince geri dönüyorlardı. Yanımdakilere: ''Bu ne?'' diye
sorduğumda, bana: ''Yürümeye devam et!'' dediler.
Yola devam edip kandan
bir ırmağın yanına vardık. Irmağın içinde bir adam gördük. Irmağın kenarında da
yanında taş yığını olan bir adam vardı. Irmaktaki adam çıkmak için kenara
geldiğinde dışarıda duran adam onun ağzına bir taş atıyor, oda geri dönüyordu
ve aynı şeyleri tekrar edip duruyorlardı. Yanımdakilere: ''Bu ne?'' diye
sorduğumda, bana: ''Yürümeye devam et!'' dediler.
Yola devam edip yeşil
bir bahçeye bılaştık. Bahçenin ortasında büyük bir ağaç vardı. Ağacın dibinde
yaşlı bir adamı onun da etrafında çocuklar bulunuyordu. Ona yakın bir yerde de
önünde ateş bulunan bir adam daha vardı ve bu ateşi körükleyip
alevlendiriyordu. Ağacın üzerine tırmandık ve daha önce bu kadar güzelini hiç
görmediğim bir eve sokuldum. Evin içinde yaşlt; genç, kadın ve çocuklar vardı.
O evden çıkarılıp ağacın daha üst taraflarına tırmandık. Orada bir öncekinden
daha güzel ve daha iyi bir eve sokuldum. Onun da içinde yaşlı ve genç insanlar
vardı.
Daha sonra
yanımdakilere: ''Gece boyu beni gezdiriyorsunuz. Gördüğüm şeylerin ne olduğunu
bana anlatın'' dediğimde biri şöyle anlattı: ''Anlatalım. İlk gördüğün adam
yalancı birisiydi. Söylediği bir yalan dört bir tarafa yayılıyordu. Gördüğün
gibi de kendisine o yapılanlar kıyamete dek sürecektir. Sonra Allah artık
dilediği şeyi ona yapacaktır. Sırtüstü uzanmış adam ise Kur'an'ı öğrenmiş
olmasına rağmen geceleri (ibadetinde) onu okumayanı gündüzleri de onunla amel
etmeyen biriydi. Gördüğün gibi de kendisine o yapılanlar kıyamete dek
sürecektir. Tandırda gördüğün kişiler de zina edenlerdi. Irmağın içinde
gördüğün kişi de faiz yiyen biriydi. Ağacın dibinde gördüğün yaşlı adam Hz.
İbrahim idi, etrafındaki çocuklar da insanların çocuklarıydı. Ateşi körükleyip
alevlendiren kişi de cehennem zebanisiydi. Körüklediği o ateş de cehennemdi.
İlk girdiğin ev tüm müminlere ait olan bir evdi. Ondan sonra girdiğin ev ise
şehitlerin eviydi. Ben Cebrail'im, yanımdaki de Mikail'dir.'' ''
Sonra bana: '' Yukarıya
bak!'' dediler. Başımı kaldırıp baktığımda bulutu andıran bir şey (ev) gördüm.
Bana: ''Bu da senin evin'' dediler. Onlara: ''İzin verin de evime bir gireyim''
dediğimde: ''Henüz ifa etmediğin bir amel var, şayet onu da yapmış oslaydın
şimdi bu eve girerdin'' karşılığını verdiler. ''
[Sahih]
Diğer tahric: Müslim
4/1781 (2275) ve Tirmizi 4/543 (2294) rivayet ettiler,
23522 (2)- Semure b.
Cundub el-fezari der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabına sık
sık: ''İçinizden rüya gören var mı?'' diye sorardı. Gören varsa da Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) rüyasını ona yorumlardı. Bir
''Dün
Yolumuza devam ettik ve
sırtüstü uzanmış olan bir adamın yanına geldik.
Yanında elinde
kancasıyla başka biri daha vardı. Elinde kanca olan adam bununla uzanmış adamın
yanağını ensesine kadar parçalıyordu. Sonra burnundan başlayıp ensesine kadar,
sonra da gözünden başlayıp ensesine kadar etini parçalıyordu. Sonra yüzünün
öbür tarafına yöneliyor ve o tarafa da bir öncekinin aynısını yapıyordu.
Yüzünün bir tarafını öyle parçalayıncaya kadar öbür taraf iyileşip eski haline
geliyordu. Elinde kancası olan adam tekrar yeni baştan ilk yaptığı gibi parçalamaya
başlıyordu. Yanımdakilere: ''Sübhanallah! Bunlar ne yapıyor?'' diye sorduğumda;
bana: ''Devam et! Yürü!'' dediler.
Yolumuza devam ettik ve
tandır gibi bir yere vardık. İçinden bağrışma ve çağrışma sesleri geliyordu.
Tandırın içine baktığımda çıplak erkek ve kadınların olduğunu gördüm.
Altlarından alevler geliyordu. Her alev geldiğinde de bağrışıyorlardı.
Yanımdakilere: ''Bunlar kim?'' diye sorduğumda bana: ''Devam et ! Yürü!''
dediler.
Yola devam edip bir
ırmağın kenarına geldik. Kan gibi kırmızı bir suyu vardı.
İçinde de bir adam
yüzüyordu. Irmağın kenarında da yanında taş yığını olan bir adam vardı.
Irmaktaki adam yüzüp yüzüp onun yanına geliyor ve ağzını açıyordu. Kenardaki
adam da yüzen adamın ağzına bir taş koyup yutturuyordu. Sonra adam tekrar yüzmeye
devam ediyordu. Yüzdükten sonra yine kenara gelip ağzını açıyor; kenardaki adam
da onun ağzına taş koyuyordu. Yanımdakilere: ''Bunlar ne yapıyor?'' diye
sordum. Bana yine: ''Devam et! Yürü!'' dediler.
Yola devam ettik ve hiç
böylesini göremeyeceğim kadar çirkin bir adamla karşılaştık. Yanında bir ateş
vardı. Hem ateşi körüklüyor; hem de etrafında dönüyordu. Yanımdakilere: ''Bu ne
yapıyor?'' diye sordum; ancak yine: ''Devam et! Yürü!'' dediler. Yola devam
ettik. Bol bitkili bir bahçeye vardık. Bahçede baharın her renginden bir renk
mevcuttu. Önünde de uzun boylu bir adam vardı. O kadar uzundu ki göğe kadar
uzanan başını çok zor görebiliyordum. Adamın etrafında da daha önce hiç bu
kaçlar kalabalığını görmediğim çocuklar vardı. Yanımdakilere: ''Bu adamla bu
çocuklar kim?'' diye sordum. Bana: ''Devam et! Yürü!'' dediler.
Yola devam edip; daha
önce bu kadar büyüğünü ve güzelini göremediğim bir ağaca ulaştık. Yanımdakiler
bana: ''Ağaca tırman!'' dediler. Ağaca tırmandığımızda altından ve gümüşten
tuğlalarla inşa edilmiş bir şehre vardık. Şehrin kapısına gelip kapıyı
açmalarını istedik. Kapı açıldı ve içeriye girdik. Bizi orada öyle adamlar
karşıladı ki, vücutlarının yarısı görebileceğin en güzel bir yapıda iken diğer
yarısı da görebileceğin en çirkin bir yapıdaydı. Yanımdakiler; o adamlara:
''Gidin ve oradaki ırmağa girip yıkanın!'' dediler. Irmağa baktığımda küçük;
ama çok geniş ve süt kadar beyaz olduğunu gördüm. Adamlar gidip ırmağa
daldılar; sonra da yanımıza geldiler. Yıkandıktan sonra bedenlerindeki o çirkin
görünüşleri de gitmiş ve en güzel bir surete bürünmüşlerdi.
Yanımdakiler bana:
''İşte burası Adn cennetidir; evin de işte oradakidir'' dediler. Yukarılara
doğru baktığımda beyaz bulutu andıran bir köşk gördüm. Yanımdakiler bana:
''İşte evin orası!'' dediler. Onlara: ''Allah sizlere bereketler ihsan etsin!
Bana izin verin de içine gireyim'' dedim, fakat: ''Şimdi değil, ancak ileride
oraya gireceksin!'' karşılığını verdiler.
Onlara: ''Gece boyu pek
şaşırtıcı şeylerle karşılaştım. O gördüklerim neydi?'' diye sorduğumda şöyle
karşılık verdiler: ''Sana onları anlatalım: İlk gördüğün ve başı taşla yarılan
adam Kur'an'ı öğreniyor, ancak onunla amel etmiyordu ve kılması gereken farz
namazını kılmayıp uyuyordu. Yanakları, burnu ve gözleri ensesine kadar yırtılan
adama gelince, o adam sabahtan öyle bir yalan ortaya atıyordu ki bu yalanı dört
bir tarafa yayılıyordu. Tandır gibi bir yerde bulunan çıplak erkek ve kadınlar
ise zina eden erkek ve kadınlardı. Irmakta yüzen ve ikide bir ağzına taş
konulan adam da faiz yiyen kişidir. Ateşin yanında olanı ateşi harlayıp
etrafında dönen çirkin adam ise cehennem zebanilerinden olan Malik'ti. Bahçenin
önünde bulunan uzun boylu adam ise İbrahim Nebidi. Etrafında olan çocuklar da
fıtrat üzerine ölen çocuklardı.''
Bazı müslümanlar:
"Ey Allah'ın Resulü! Peki, müşriklerin çocukları da içlerinde mi?"
diye sorunca, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Onlar da
içierinde'' buyurdu ve şöyle devam etti: ''Yarı güzel yarı çirkin olan adamlar
ise hem kötü hem de iyi amellerde bulunan ancak AlIahlın sonradan affettiği bir
topluluktu. ''
[Sahih]
Abdullah b. Ahmed'in
bildirdiğine göre (İmam) Ahmed şöyle demiştir:
"Abbad b. Abbad'ın
bunu Avf'tan, o da Ebu Reca'dan, o da Semure'den, o da Nebi'den (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) naklen rivayet ettiğıni işittim. "Taş sağa sola
yuvarlanıyordu'' ifadesine gelince Abbad'ın dilinin bu kadar fasih oluşuna
hayret etmeye başladım."